IRCForumu.ORG   sohbetkacak
reklamalanı


 
 
Seçenekler Stil
Alt 20 Haziran 2021, 11:38   #1
GameOver
AkGün - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart İngilizce'de Sık Kullanılan Phrasal Verbs

Seperable (Ayrılabilir) Phrasal Verbs

Nesne, phrasal verbs ‘ den sonra gelebilir, veya cümleyi iki kısma ayırabilir.

· You have to do this paint job over. (Bu boyamayı tekrar yapman gerekir.)

· You have to do over this paint job.

Aşağıdaki Phrasal verbs’lerin nesnesi zamir olduğunda, bu iki kısmın ayrılması gerekir

Fiil


Anlam


Örnek

blow up


Patlamak, havaya uçurmak


The terrorists tried to blow up the railroad station.
“Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya çalıştılar.”

bring up


Bir konudan bahsetmek


My mother brought up that little matter of my prison record again.
“Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka kaydımdan bahsetti.”

bring up


Çocuk yetiştirmek.


It isn't easy to bring up children nowadays.
“Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”

call off


İptal etmek


They called off this afternoon's meeting
“Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”

do over


Bir işi tekrar etmek


Do this homework over.
“Bu ödevi tekrar yap.”

fill out


Bir formu doldurmak


Fill out this application form and mail it in.
“Bu başvuru formunu doldur ve postala.”


fill up


Tamamen-ağzına kadar doldurmak


She filled up the grocery cart with free food.
“Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”

find out


öğrenmek


My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her.
“Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti düzenlediğini öğrendi.”

give away


Birisine bir şeyi bedava vermek


The filling station was giving away free gas.
“Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”

give back


Bir şeyi geri vermek


My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about to give it back.
“Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri vermeyeceğini düşünüyorum.”

hand in


Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)


The students handed in their papers and left the room.
“Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.”

hang up


Telefonu kapatmak


She hung up the phone before she hung up her clothes.
“Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”

hold up


Geciktirmek


I hate to hold up the meeting, but I have to go to the bathroom.
“Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya gitmem gerekiyor.”

hold up (2)


soymak


Three masked gunmen held up the Security Bank this afternoon.
“Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden sonra soydular.”

leave out


Atlamak, çıkarmak, savsaklamak


You left out the part about the police chase down.
(Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

look over


incelemek, kontrol etmek


The lawyers looked over the papers carefully before questioning the witness. (They looked them over carefully.)
“Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice incelediler.”

look up


Bir listenin içinde aramak


You've misspelled this word again. You'd better look it up.
“Bu kelimeyi yine yanlış yazdın.Doğru yazılımına baksan iyi olacak.”

make up


Bir hikaye veya yalan uydurmak


She knew she was in trouble, so she made up a story about going to the movies with her friends.
“Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”

make out


Duymak, algılamak


He was so far away, we really couldn't make out what he was saying.
“O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini duyamadık.”

pick out


Seçmek


There were three men in the line-up. She picked out the guy she thought had stolen her purse.
“Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı seçti.”

pick up


Bir şeyi kaldırmak


The crane picked up the entire house. (Watch them pick it up.)
“Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”

point out


Dikkat çekmek, belirtmek


As we drove through Paris, Francoise pointed out the major historical sites.
“Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere dikkatimizi çekti.”

put away


Saklamak


We put away money for our retirement. She put away the cereal boxes.
“Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”

put off


Ertelemek


We asked the boss to put off the meeting until tomorrow. (Please put it off for another day.)
“Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.”

put on


Giyinmek


I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.)
“Bir süveter ve ceket giydim.”

put out


Söndürmek


The firefighters put out the house fire before it could spread. (They put it out quickly.)
“İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.”

read over


Dikkatli okumak


I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
“Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”

set up


Düzenlemek, kurmak


My wife set up the living room exactly the way she wanted it. She set it up.

“Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”

take down


Not etmek


These are your instructions. Write them down before you forget.
“Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”

take off


Kıyafet çıkarmak


It was so hot that I had to take off my shirt.
“Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.”

talk over


tartışmak


We have serious problems here. Let's talk them over like adults.
“Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi tartışmalıyız.”

throw away


atmak


That's a lot of money! Don't just throw it away.
“Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

try on


Kıyafet denemek


She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
“Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”

try out


denemek


I tried out four cars before I could find one that pleased me.
“İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”

turn down


Bir şeyin sesini kısmak


Your radio is driving me crazy! Please turn it down.
“Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz sesini kıs.”

turn down (2)


Reddetmek, geri çevirmek


He applied for a promotion twice this year, but he was turned down both times.
“Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her defasında geri çevrildi.”

turn up


Bir şeyin sesini yükseltmek


Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid.
“Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.”

turn off


Elektriği kapamak


We turned off the lights before anyone could see us.
“Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”

turn off (2)


Mide bulandırmak, tiksindirmek


It was a disgusting movie. It really turned me off.
“O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”

turn on


Elektriği açmak


Turn on the CD player so we can dance.
“CD çaları açta dans edelim.”

use up


boşaltmak


The gang members used up all the money and went out to rob some more banks.
“Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha soymak için gittiler.”
________________

۰۪۫.۪۫۰𝓑𝓪𝔃𝓲 𝓲𝓷𝓼𝓪𝓷𝓵𝓪𝓻 ,𝓫𝓪𝔃𝓮𝓷 𝓲𝓷𝓼𝓪𝓷𝓵𝓪𝓻۰۪۫.۪۫۰
𝑪𝒊𝒌𝒂𝒓 𝒊𝒍𝒊𝒔𝒌𝒊𝒍𝒆𝒓𝒊𝒏𝒊𝒛 , 𝒔𝒂𝒉𝒕𝒆 𝒅𝒐𝒔𝒕𝒍𝒖𝒌𝒍𝒂𝒓𝒊𝒏𝒊𝒛 𝒎𝒊𝒅𝒆𝒎𝒊 𝒃𝒖𝒍𝒂𝒏𝒅𝒊𝒓𝒊𝒚𝒐𝒓

۰۪۫.۪۫۰AkGün۰۪۫.۪۫۰



 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:05.