IRCForumu.ORG   sohbetkacak
reklamalanı


 
 
Seçenekler Stil
Alt 27 Ekim 2023, 01:38   #1
Standart ~ ben yanliz kalmaktan korkuyorum!...~

~ BEN YANLIZ KALMAKTAN KORKUYORUM!...~

Acil servis her akşamki gibi yine kalabalıktı. Ve türlü hastalığı olan insanlar iniltileriyle ortamı gürültüye boğarken, saat on civarlarında seksenli yaşlarda bir adam getirilmiş ve boş olan bir yatağa yerleştirilmişti... Yanında oğlu olduğu anlaşılan gençtrn bir vardı ve yaşlı adamın hastalığından dolayı yaptığı istemsiz haraketleri ve bağırışlarını bastırmaya çalışıyordu ellerine vurarak...
-"Sus be yaşlı bunak... İnsanları rahatsız ediyorsun. Kulağımın zarı yırtıldı yemin ederim. Ah... Seni brakıp gitmek vardı da.Neyse...-"dediğinde,yaşlı adamın biranda rengi benzi atmış, sapsarı kesilmişti yüzü...Tam oğlu kolunu tuttuğunda istifra edince ise, olanlar olmuştu.
-" Lanet olsun sana... Yok yok çekemicem daha fazla. Hiç hatırlamanı bekleyemem... Yaşlı bunak. Ne halin varsa gör-" diyen oğlu bir sinir harbiyle çıkmıştı acilden...

O haliyle yapayalnız kalmıştı hasta yatağında. Ve acınası ve çaresiz bakışlarla izledi çevresini. O gün hemşireler ara sıra yanına gelip serumlarını takarken,birtaraftanda,
-" Amcanın kimsesi yokmu? Hasta yakını gelsin lütfen-" diye bağırmışlardı defalarca. Gelmemişti hiçkimse. Neden böyle yayalnız bırakıldığını düşünür gibi ellerini başına koyup, gözlerini acilin kapısına dilmişti sonrada... Tam bir gün geçsede aradan kimse gelmemişti yaşlı adama refakatçi olarak. Karnı epeyce acıkmıştı. Üstelik yatmakta istemiyor, sürekli kalkmaya çalışıyordu ihyiyaçlarını giderebilmek için...Ama derdini anlatamıyorduki. Hemşireler ne kadar dil döktüyse dinletememiş, refakatçisi gelene kadar onu bir yere gönderemeyeceğini söylemişlerdi.

İkinci gün açlıktan bayılacak gibiydi neredeyse. Önünden geçen orta yaşlarda bir adama çaresizce elini uzatıp,
-"Oğlum... Beni burda bırakma. Ben yanlız kalmaktan çok korkuyorum -" dediğinde orta yaşlardaki Salim dönüp adama bakmıştı... Kendisine seslendiğini anladığında yanına gidip ne söylediğine kulak kesildi. Yaşlı adamın ağzında dişleri olmadığı için peltek konuşuyor ve ne dediğide pek anlaşılmıyordu...

Yan tarafta yatan gençten bir çocuk seslendi Arif'e o an.
-"Bey amca dün oğluyla geldi. Ama oğlu terkedip gitti sonra. Birdaha gelmeyecek bana kalırsa. Amca dünden beri bir lokma koymadı ağzına-" dediğinde Arif'in yüreği sızlamıştı. Hemşirelerden bilgi aldı yaşlı adam ile ilgili. Tansiyonunun dengelendiğini ve bir rahatsızlığının kalmadığını öğrendiğinde ise, hasta kayıttan adresini öğrenmişti yaşlı adamın. Sonra da evine kadar götürdü onu. Fakat yaşlı adamın oğlu babasını sokmamıştı evine.
-"İstemiyorum seni.Unuttuklarınla birlikte çık git hayatımdan-" diye bağırmış ve sokağa atmıştı babasını. Zerrece vicdanı sızlamadan hemde...

Dondurucu soğukta sokakta kalan adamın acınası haline kayıtsız kalamamıştı ki Arif. Ve alzaimer hastalığının olduğunu öğrendiği yaşlı adamı elinden tutup evine götürmüştü.

Eşi ise kapıyı açtığında bir yaygara koparmış ve istememişti yaşlı adamı.
-"Hasta oğlunun masraflarına yetemezken birde tanımadığı adamı tutup kolundan getirmiş. Delimisin be adam? Asla giremez evden içeriye. Çok istiyorsan ağılda bak-" demişti üstelik bağıra bağıra...

Arif bir köşeye çökmüş nemli gözlerle çaresizce etrafa bakan adamla gözgöze gelmişti o an.
-"Beni bırakma oğul... Hava çok soğuk. Üşüyorum. Hem... Hem ben yanlızlıktan çok korkuyorum -" dediğinde ise gözyaşları yanaklarına inmişti Arif'in. Yapamazdı... Nasıl bırakırdı o yaşlı adamı çaresizce? ...

Gece vakti ağılın bir köşesini temizleyip, döşek serdi. Sonrada evden getirdiği battaniyelerle sarmıştı adamı yatırdığı yerde. İlk defa gülümsediğini gördüğünde ise Arif'in içi huzurla dolmuştu.

O günden sonra eşi ne kadar kızarsa kızsın adını dahi bilmediği yaşlı adama elinden geldiği kadar iyi bakmıştı ağılda. Sıcak havalarda bir tabure nin üzrrine oturtup yıkadığı bile olmuştu defalarca... Elleriyle yedirdi yemeğini.Eşyalarını elleriyle yıkayıp giydirmişti. Karşılığında ise sadece hayır duası istemişti ondan...Fakat yaşlı adam ne dua edebiliyor, ne kendinden bahsedebiliyor ne de derdini anlatabiliyordu... Defalarca sırtında hastahaneye taşıdı onu. Ama belki yaşı seksenin üzerinde olan adamın çeşitli yaşlılık hastalıkları birtürlü düzelmiyordu ki... Ne yaparsa yapsın günden güne kötüye gitti durumu.

Oğlundan yana da çok büyük dertleri vardı. O kadar çaresizdi ki Arif. Oğlu Furkan'ın hastalığı belini bükmüş ne hastahane masraflarına nede altı ay sonra olacağı hayati ameliyata para bulamamıştı... Herzaman hüzünlü bir hali vardı bu yüzden. Oğlunun gözlerinin önünde eriyip gitmesi yüreğini yakıyordu birtaraftan ...

Arif ne zaman yaşlı adamın yanına hüzünlü bir halde gitse, sanki birbirlerini anlar gibi bakışırlardı. Sonrada yemeğini yedirip, bakımını yapardı yaşlı adamın. Tüm bunları yaparken ise elindeki tesbihi biran bile bırakmazdı yaşlı adam. Arif tesbihin onun için çok önemli bir anısı olduğunu düşünürdü o anlarda... Çünkü hastahanede karşılaştıkları işk andan beri bir an olsun yaşlı adam tesbihi elinden bırakmamıştı gerçekten.

Hem oğlu Furkan, hemde bakımını üstlendiği yaşlı adam günden güne daha da kötüye gitti. Ameliyat parasını bulamadığı için kendisini okadar suçlu hissediyorduki... Ve zaöan hızla geçip, tanınan süre bitip tükenmişti. Bir hafta sonra oğlunu ameliyat ettirmezse evlerine hiç bitmeyecek bir hüzün çökecekti...

Bir gece yüreğindeki derin kederle, ellerinde bakımını üstlendiği yaşlı adamın en sevdiği çorbayla içeriye girdiğinde hazin bir manzarayla karşılaşmıştı. Yaşlı adam ağıl da ki döşeğinde haraketsizce yatıyordu. Kontrol etti. Bedeni öyle soğuktu ki Gece vefat ettiğini anladığında gözleri nemlenmişti.Sonra elinde tuttuğu kağıt parçasını gördü Arif... Açıp baktığında ise yaşlı adamın yazarakta olsa ilk defa birşeyler anlattığını görmüştü...Şöyle yazıyordu kağıtta:

-"Birtek adının Arif olduğunu biliyorum oğul.Çok zaman aklım yitip gidiyor elimde olmadan. Bu hastalık adımı bile unutturdu bana. Ama öleceğimi hissettiğim gece rabbim nasip etti herşeyi hatırlamayı.Öz oğlum yıllarca işkence etti bana malımı mülkümü elimden alabilmek için. Herşeyimi aldıda... En son rahmetli eşimden beri biriktirdiğim altınları öğrenip onların da peşine düştü. Tam o sıralarda bu hastalık çaldı kapımı. Ve herşeyi unutuverdim. Altınların yerini hatırlamam için neler neler yaptı bana.Ne zulümler çektirdi bir bilsen. Benden umudu kesincede hastahanede birbaşıma bırakıp gitti beni.Sen el açtın, yardım ettin bu yaşlı adama. Yanlızlıktan korkuyordum. Yanlız bırakmadın Çocuklar gibi baktın bana.Hemde karşılık beklemeden. Musa amcan evladını kaybetmeni hiç istemiyor. Tesbihimi al ve Karanfil sokak, No:7/B Sirkeci İstanbul adresine git.Can dostum Nihat'a bu mektubu ve tesbihimi göster. Ona emanet bıraktığım tüm altınlarımı sana versin... Ananın ak sütü gibide helal olsun... Ben bir evlat kazandım ömrümün sonbaharında. Sen bir evlat kaybetme...-"yazıyordu. Hüngür hüngür ağladı yaşlı adamın baş ucunda... Ne yapacağını bilememişti o an...

Çok az kişinin katıldığı bir cenaze namazından sonra Musa amcanın cenazesini defnetmişlerdi.

Ve Furkan'ın ameliyatı yapılmıştı bir hafta sonra, Musa amcanın verdiği altınlarla
Şimdi okadar mutlu bir ailesi varki Arif'in... Evinin önüne mezarını yaptırdığı Musa amca'sına dua etmeden başlamıyor hiçbir güne...Ve herzaman mezarının yanına gidip dertleşiyor Musa amcayla.Bir gece Musa amca rüyasına bile geldi. Mutluluk gözyaşları döktüğü okadar belliydiki.Ve şöyle dedi Arif' e:
-"Öldükten sonra bile beni yanlız bırakmayacak bir evlat kazanmışım. Seni çok seviyorum Arif. Seni çok seviyorum oğlum-"

Yazar Suat Özge
 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:37.