Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Haziran 2021, 10:57   #1
ESinti
Emektar
ESinti - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart 2019 Yılında Türkiye’nin En Önemli 10 Arkeolojik Keşfi

Kalehöyük’te bulunan küçük demir parçası, demirciliğin nerede başlamış olabileceğine dair yaygın inanışları sarstı.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Söz konusu kalıntı, yaklaşık 3 santimetre çapında, gülleye benzer küçük bir yumru şeklinde ve yüksek oranda oksitlenmiş demir içeriyor. MÖ 2.500 ila MÖ 2.250 yılları arasına tarihlenen tabaka içerisinde bulunan demir parçası, demircilik tarihinde kendi türünün en eski örneği. Demirciliğin Anadolu kökenli olduğu yaygın bir inanış. Ancak, yapılan analizler bulunan parçanın farklı bir yerde üretilip bölgeye getirildiğini gösteriyor. Demircilik tarihinin erken dönemlerinde üretilen demirler çoğunlukla meteoritlerden işlenen ürünleri kapsıyor. Ancak bu parçanın analizleri, parçacık bileşimlerinin meteoritten işlenmiş demirlerden farklı olduğunu gösterdi. Analizde, kalıntı üzerinde, yapay olarak ısı uygulandığında ortaya çıkan halka dizgileri olduğu gözlemlendi. Bu durum, insanların bu parçayı demir cevherinden, ateş kullanarak ürettiğini gösteriyor. Analiz sonuçlarına dayanarak, parçanın muhtemelen demir cevherinden orta aşamaya kadar işlenmiş bir yarı ürün olduğu düşünülüyor.

Mardin’de 11.300 Yıllık Dikilitaşlı Özel Yapı


Mardin’in Dargeçit ilçesinde, 11.300 yıllık, dört dikilitaşlı ve yarı toprağa gömük özel bir yapı ortaya çıkartıldı.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Mardin’de MÖ 11. binden MÖ 8. bin sonuna kadar aralıksız iskan gören bir yerleşim olan Boncuklu Tarla’da, birbirine simetrik dört dikilitaşlı özel bir yapı keşfedildi. Bu döneme ait evlerin ortasında bulunan özel bina, yaklaşık 9×7,50 metre boyutlarında ve 2 metre bir derinliğe sahip çukur içerisine gömülü olarak inşa edilmiş. Çevresindeki 20-25 cm derinlikte yapılan evler ise taş temellere sahip. Binanın duvarları yassı doğal taşlar ve çamur harç ile inşa edilmiş. Merkezinde ise simetrik bir şekilde yerleştirilmiş olan 4 adet taş stel mevcut. Söz konusu steller Şanlıurfa bölgesinde çağdaş bölgelerde olduğu gibi T biçimli değil, Yukarı Dicle Havzası’na özgü olan daha sade ve düz bir formda. Bu binayı özel kılan durumlardan bir diğeri ise binanın kuzey-doğu duvarında iki ve güney-batı duvarında ise 3 adet niş bulunması. Bu özel bina, MÖ 10 binlerde Mardin bölgesinde kendine has bir kamusal alan inşa tarzının olduğunu düşündürüyor.

Mersin’de 7.000 yıllık kale duvarı

Mersin’deki Yumuktepe Höyüğünde, Kalkolitik dönemde yapılmış 7.000 yıllık ve 7 metre yüksekliğinde sur duvarı ortaya çıkarıldı.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yumuktepe yerleşmesinin Kalkolitik dönemde bir sur duvarı ile çevrili olduğu ve ker*** sur duvarının yüksek taş subasman üzerine oluşturulduğu önceki senelerden biliniyordu. Ancak bu sene, bu duvarın alt kısmı ve subasmanı incelendi. Ortaya çıkartılan sur duvarı, en altta kireç taşları ile yapılmış bir destek duvarı, üstünde daha ince ve iyi kesilmiş taşlarla yapılmış bir duvar ve en üstte ker***le yapılmış bir duvardan oluşuyor. MÖ 5.000, yani günümüzden 7.000 yıl önce yapılmış bu duvarın tam mimari bilgiler ile yapıldığı belirtiliyor. Bu duvarın ortaya çıkarılması, hem o dönemde kullanılan teknik, hem de kale içinde özel bir üretim yapıldığını kesinleştirmesi açısından önemli görülüyor. Çünkü o dönemde normal bir köy için bu kadar kalın ve sağlam bir duvar gerekmiyordu. Bu tabakada Anadolu’nun ilk erimiş bakır aletlerinden balta, keser ve iğne gibi çok sayıda alet bulunması, gelişkin bakır madenciliğine ya da ticaretine işaret ediyor.

Çanakkale’de 1.500 yıllık devasa mozaik taban

Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde 1.500 yıllık devasa mozaik taban gün yüzüne çıkartıldı.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yaklaşık 120 metrekarelik mozaik üzerinde çeşitli yazıtlar, mitolojik figürler ve geometrik süslemeler var. Tüm bu dekoratif özellikler ve buluntular, yapılar grubunun MS 4. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor. Ek olarak farklı evrelere ait bulgular, alanın çeşitli onarımlar sonrası 6. yüzyılın sonuna kadar kullanıldığına işaret ediyor. Lapseki bölgesi Geç Antik olarak adlandırılan bu dönemde yoğun bir tarımsal üretime sahip ve bölgede elde edilen yerel ürünlerin Konstantinopolis dahil önemli şehirlere aktarılmasını ve ithal edilmesini sağlayan kıyı yerleşimlerinin sayısı oldukça yüksek. Bu devasa mozaik zemin muhtemelen böyle bir yerleşimde ya da başka bir deyişle villa rustica adı verilen geniş bir çiftlik evine aitti. Buradaki yerleşimin boyutları kesin olarak bilinmiyor. Ancak mozaik zeminin büyük bir çiftlik evinin merkezindeki etrafı revaklarla çevrili peristil bir avlu içerisinde yer aldığı ve bu çiftlik evinin de çok odalı bir kompleks olduğu kesin.

Metropolis Antik Kenti’nde lüks bir hamam yapısı
İzmir’deki Metropolis Antik Kenti’nde, kentin ileri gelenlerinden birine ait olduğu düşünülen, gelişmiş mühendisliğe sahip özel bir hamam yapısı bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Günümüze kadar çok iyi korunmuş durumdaki 400 metrekarelik bina, kentte yaşayan ustaların ileri düzeyde mimarlık ve mühendislik bilgisine sahip olduğunu gösteriyor. MS 400-500 yıllarına ait olduğu düşünülen ve balneum adı verilen özel hamam, küçük mekânları ve ancak bir aileye hizmet verebilecek kapasitesi ile muhtemelen varlıklı bir Metropolisli’nin ya da burada yaşayan bir yöneticinin mülküydü. Balneum’un mermer avlusunun bir yanında en çok 3-4 kişinin kullanabileceği bir havuz bulunuyor. Bu havuzdan, tamamı renkli mermerlerle kaplanmış havuzlu ön odaya geçiliyor. Bu oda dar bir kapı ile girilen ılık odaya geçişi sağlıyor. Buradan da Balneum’un merkezi yıkanma kısmı olan ve içinde küvet şeklinde 2 ya da 3 yıkanma bölmesi bulunan en sıcak odasına geçiliyor. Yapının, günümüzden 1500 yıl önce mekânın yerden ve duvardan ısıtıldığını gösteren ve Tubuli adı verilen eşine az rastlanır mühendislik harikası sistemi olduğu görülüyor. Bu özel hamam yapısı, bugün dahi çok gelişmiş kabul edilebilecek bir ısıtma sistemine sahip olduklarını, temiz ve kirli suyun birbirine temas etmeden geçmesini sağlayan bir mühendislik çalışması yapıldığını gösteriyor.

Denizli’de 3 metrelik imparator Trajan heykeli

Denizli’deki Laodikya Antik Kenti’nde MS 113 yılında yapılmış ve üç metre boyunda Roma İmparatoru Trajan heykeli bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

356 parça halinde gün yüzüne çıkarılıp birleştirilen heykelin yanında bir de elleri arkadan bağlı Dacialı düşman askeri tasviri yer alıyor. Heykelin üzerinde zırh ve düşmanlara karşı acımasız ancak dostlara karşı koruyucu, dostluk ve bereketi anlatan, sanatı koruyan ve güçlü bir imparator olduğunu anlatan simgeler bulunuyor. İmparatorun üzerinde kısa kiton ve sol kolundan aşağı düşen imparator giysisi yer alıyor. Zırhın üstten bağlama bölümünde Jüpiter’in yani gök tanrısının şimşeği yer alıyor. Göğsünün tam orta bölümünde Medusa yer alıyor, bu da imparatorun korkutucu yönünü gösteriyor. İki tane karşılıklı griffon var, griffon tanrı Apollon’un sembolü. Apollon’u güzel sanatları koruyan tanrı olduğunu gösteriyor. Bugüne kadar İmparator Hadrian heykelleri başka bölgelerde bulunmuş olsa da, bu düzeyde nitelikli ve bu büyüklükte bulunamadığı belirtiliyor. Söz konusu heykel aslında geçtiğimiz sene bulunmuş olsa da, yüzlerce parçanın birleştirme işlemi bu sene tamamlandı.

Çatalhöyük insanlarında şiddet izleri

Yaklaşık 9.000 yıl önce, Konya’da dünyanın ilk büyük tarım topluluklarından olan Çatalhöyük sakinlerinde yüksek oranda şiddet izleri bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Uzun zamandır barışçıl bir toplum olarak görülen Çatalhöyük’te bulunan 93 kafatasının, dörtte birinden fazlasında (25 tanesinde) iyileşmiş kırıklara dair kanıtlar ortaya çıktı. Ayrıca bunlardan 12 tanesi bir kereden fazla şiddete maruz kalmış. Bu kişilerde zaman içinde iki ila beş kere yaralanma belirtisi vardı. Lezyonların şekli; kafaya sert ve yuvarlak nesnelerden gelen darbelerin yol açtığını gösterdi. İlginç olarak Çatalhöyük’te tam bu şekilde ve boyutta kil toplar bulunuyor. Mağdurların yarısından fazlası kadındı (13 kadın, 10 erkek). Yaralanmaların çoğu kafalarının üstünde veya arkasındaydı, bu da mağdurlara saldırıldığında saldırganlara dönük olmadıklarını gösteriyor. Nüfusun en büyük ve en yoğun olduğu Orta dönemde, kafatası yaralanmalarında artış olmuştu. Araştırmacılar, aşırı kalabalıklaşmanın toplum içinde strese ve çatışmalara yol açmış olabileceğini söylüyor.

Adıyaman’da Kommagene Krallığına ait üç katlı yapı

Adıyaman’daki sarp kayalıktan oluşan Kahta Kanyonu’nun ulaşılması zor bir noktasında, üç katlı bir kült alanı bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Tek katı bağımsız, iki katı birbirine içten merdivenlerle bağlı üç katlı yapının bağımsız olan birinci katında, farklı odalar ve duvarlarında küçük ebatlarda nişler mevcut. Yapının ikinci katına, geniş ve bu katın ana merkezini oluşturan bir odadan giriliyor. Oda içerisinde derin niş ve kemerlerle oluşturulan farklı alanlar yer alıyor. Bu ana girişte, yarısı yerinden kopmuş vaziyette dört satırlık bir yazıt yer alıyor ve yazıtta “Büyük Kral Mithrates oğlu/torunu” yazıyor. Ayrıca uçuruma bakan dış kısımda ise “Bakhios’un mağaraları” yazıyor. Bakhios diye bahsedilen kişinin, tanrı Dionysos ya da Bakhios adında bir kişi ismi olabileceği düşünülüyor. Birçok odaya sahip olan ikinci katta su için sarnıçlar oluşturulmuş. Üçüncü kata, ikinci katın ana merkezinde yer alan odanın güneybatısındaki merdivenli bir tünelden çıkılıyor. 27 basamaktan oluşan bu tünel ile 180 derecelik bir dönüşle en üst kata çıkılabiliyor. Yazıtlardan yola çıkılarak, bu yapının bölgede hüküm sürmüş olan Kommagene Krallığına ait 2. yüzyıla tarihlenen kült alanı olduğu düşünülüyor.

Antalya açıklarında bilinen en eski batık

Antalya açıklarında 3.600 yıllık, şimdiye kadar bilinen en eski ticari batık bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Söz konusu keşif, Antalya’nın batı sahilinde, Kumluca’daki Eski Likya Bölgesi sınırları içinde yapıldı. Bu yeni gemi batığı, muhtemelen ünlü Gelidonya ve Uluburun gemilerinden daha eskiydi ve MÖ 16. ila 15. yüzyıllara tarihleniyor. 12-14 metre boyutlarındaki geminin kargosu bakır külçelerden oluşuyordu. Ayrıca bulguların Akdeniz’de Geç Tunç Çağı deniz ticareti ağına ışık tutması bekleniyor. Şimdiye kadar batıkta yastık formlu 74 bakır külçe tespit edildi. Muhtemelen Kıbrıs’taki bakır madenlerinde işlenen bu bakır külçeler, dünyanın ilk endüstriyel ürünlerini oluşturuyor. Bundan önce dünyada bilinen yastık formlu bakır külçe sayısı sadece beşti. Geminin Kıbrıs yönünden batıya doğru seyir halindeyken fırtınaya yakalanıp kıyıya çarparak battığı düşünülüyor.

Gökçeada’da 8.000 yıllık anıtsal yapı

Gökçeada’da MÖ 6.000 yıllarına ait, T biçimli dikilitaşı olan anıtsal bir yapı bulundu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

MÖ 6800 yıllarından MÖ 4300 yıllarına kadar iskan gören Gökçeada Uğurlu/Zeytinlik yerleşmesinde, MÖ 6000 yıllarına tarihlendirilen anıtsal bir yapı ortaya çıkartıldı. Yaklaşık 1,5 metre yüksekliğinde iç içe yapılmış taş duvarlardan oluşan yapı, Yakındoğu’da kamusal yapı olarak adlandırılan yapılar ile benzerlikler taşıyor. Söz konusu yapıda iki parça halinde yapılmış “T” biçimli bir dikilitaş, yedi metre uzunluğundaki duvarların birine yerleştirilmiş. Uğurlu’da bulunan bu yapı, daha geç bir Neolitik dönemde de olsa benzer unsurlar içeren anıtsal yapıların batıda da varlığını göstermesi bakımından oldukça önemli. Kazıları henüz devam eden bu anıtsal yapı, insanların bir araya geldiği, bir takım etkinliklerin ya da ritüellerin yapıldığı bir alanın parçası gibi duruyor. Daha ilginç olanı bu anıtsal yapının Terrazzo tabanlı daha erkene (MÖ 6600) tarihlenen bir yapının tam üstünde yer alması. Kirecin yakılarak içine kum ve taşçık katkılı harçla oluşturulan Terrazzo taban, hem Doğu Anadolu, hem de İç Anadolu’da bulunan örneklere benziyor.