IRCForumu.ORG   sohbetkacak
reklamalanı


 
 
Seçenekler Stil
Alt 10 Aralık 2021, 10:39   #1
Webmaster
CeReN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Kardiyovaskuler Ve Diyabet Hastaliginda Nutrigenomik Etkileri

Nutrigenetik, genler ve besinler arasindaki spesifik etkilesimleri arastiran ve bu varyasyonu insan sagligi ve obezite ve KVH dahil olmak uzere degisken hastalik durumlari ile iliskilendiren bilimdir. Bugune kadar, Genom capinda iliskilendirme calismalari (GWAS) araciligiyla Insan Genomu Projesi, belirli bir fenotiple iliskili genleri veya lokuslari belirlemek icin tum insan genomunun dizilenmesine firsat tanimistir.
Aslinda, insan genomunun dizilimi, ayni insan populasyonu gruplari icinde onemli bir genetik heterojenlik bildirmistir. Bir dizi tek nukleotid polimorfizmi (SNP’ler) beslenme ile ilgili olabilir. Genom ve beslenme arasinda bireyin hastalik duyarliligini etkileyebilecek cift yonlu bir iliski vardir. Ozellikle bir kisinin genetik gecmisi, bir yanda metabolik yaniti, beslenme durumunu ve besine bagimli veya ilgili hastaliklara duyarliligi tanimlayabilir. Diger yandan ise, besinler gen ekspresyonunu ve dolayisiyla molekuler duzeyde metabolik tepkileri yukari veya asagi duzenler.
Beslenme ve genom arasindaki bu etkilesimler, nutrigenetik ve nutrigenomik olmak uzere iki yeni bilim dalina yol acmistir Bununla birlikte, genetigin, CVD ile iliskili faktorlerin toplam varyansinin sadece kucuk bir bolumunu aciklayabildiginin alti cizilmelidir

Nutrigenomik ve Kardiyovaskuler Hastalik (CVD)
Kardiyovaskuler ve Diyabet Hastaliginda Nutrigenomik EtkileriKardiyovaskuler hastalik (CVD), temel olarak kalbi ve kan damarlarini etkileyen bir kalp hastaligi, arterleri, kilcal damarlari ve damarlari icerir. KAH hastaligi aterosklerotik, koroner ve iskemik kalp hastaliklarini icerir, bu tur hastaliklari tasiyan kisilerde arterlerin ic duvarlarinda plaklar bulunur ve kalp krizlerine yol acar. Yas, cinsiyet ve genomik yapi, KVH olusumu icin degismez bir risk faktoru iken, degistirilebilir risk faktorleri, hastaligin nedenselligi ve ilerlemesinde onemli bir rol oynamaktadir.Kardiyovaskuler ve Diyabet Hastaliginda Nutrigenomik Etkileri
Hipertansiyon, hiperlipidemi, obezite, diyabet, ateroskleroz, tromboz ve sigara gibi yogun ve stresli yasam programi nedeniyle gunumuzde cok yaygin olan ekstra risk faktorlerinden bazilari KVH’ye neden olan bir ajandir. Burada ozetlenen KVH etiyolojisinin karmasIkligini analiz eden Juma ve ark., bireylerin genetik yapilarina dayali olarak CVD’nin onlenmesi icin bazi diyet onerileri anlatmaktadir. Nutrigenomik diyette cevresel faktorler olarak kabul edilir ve kronik hastaliklarin gelisimi ile dogrudan iliskisi vardir, CVD buna yabanci degildir. Kisisellestirilmis diyet kompozisyonunun KVH gelisimi icin guclu bir risk faktorune sahip oldugu bilim adamlari tarafindan kanitlanmis bir gercektir.
Obezite, insan populasyonun basina bela olan bir hastaliktir ve kardiyovaskuler hastalik, diyabetes mellitus ve daha once tartisilan bir dizi kanser gelisimi icin onde gelen bir risk faktorudur. Bu baglamda, enerji dengesini korumak icin, belirli “olumlu” veya “olumsuz” kosullarda CVD gelisimini kontrol etmek icin birkac polimorfik gen dahil edilir. Ayrica, Lusis, KVH patogenezinde aterosklerozun rolunu aciklar, anahtar elementi olusturur ve lipid transportu ve metabolizma bozuklugu ile kronik inflamasyonun karmasIk bir kombinasyonu olarak kabul edilebilir.
Aterosklerotik vebalarin gelismesine neden olan ajan olan kan plazmasinda total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliserit seviyeleri kalici olarak yukselirken, artan yuksek yogunluklu lipoprotein (HDL) yani kolesterol seviyeleri koruyucu bir rol gostermistir. Apolipoproteinleri kodlamaktan sorumlu genler, hormonlar ve enzimler gibi bazi sinyal ajanlari tarafindan duzenlenebilir, ancak populasyonda kardiyovaskuler hastaliklar gelistirmek icin farkli hassasiyet gosterir. Bu baglamda, apolipoprotein E geninin E4 alelini tasiyan bireyler, diyetle esdeger miktarda E1, E2 ve E3 alellerini tasiyanlara kiyasla, diyette yag aliminin artmasiyla birlikte daha yuksek dusuk yogunluklu lipoprotein-kolesterol (kotu kolesterol) seviyeleri gosterirler.
APOA1 geninin promotorunde AG’den A’ya gecis, artan HDL-kolesterol konsantrasyonu ile iliskilidir, ancak calismalar arasindaki sonuclar tutarli degildir. Ordovas ve ekibi alel A’nin azalmis serum HDL seviyeleri ile iliskili oldugunu tespit etmislerdir. Bununla birlikte, daha fazla coklu doymamis yag asidi (PUFA) tuketen kadinlarda genetik etki tersine donmustur. Erkeklerde, analizde alkol tuketimi ve tutun kullanimi dikkate alindiginda bu tip yag etkisi anlamli cikmistir. Ayrica lipid tasima proteinlerini, reseptorlerini ve lipid isleme enzimlerini ve inflamasyonla ilgili proteinleri kodlayan genlerdeki spesifik polimorfizmin, kan lipid konsantrasyonlarindaki karakteristik degisIkliklerle iliskili oldugu gosterilmistir.
CVD’yi onlemek veya tedavi etmek icin, makrobesinlerin bilesiminin, toplam yag yuzdesinin ve farkli yag asitlerinin iceriginin onemli oldugu en iyi diyet plani icin yogun bir tartisma/tartisma yurutulmektedir. Benzer sekilde, diyetin bilesiminin kaynagi veya kokeni cok onemlidir, ornegin, zeytinyagindan tekli doymamis yag asitleri alan bireyler, et ve diger hayvansal kaynakli gidalardan alinan tekli doymamis yag asitlerinden farklidir.
Ayni sekilde, coklu doymamis yag asitlerinin (PUFA) en iyi kaynagi ve turu (omega-6 ve omega-3 serileri) uzerinde, Jakobsen ve ekibi ile Russo, tarafindan onleme veya KVH tedavisi uzerine calismalar yurutulmustur. Shai ve ekibi ile Sacks ve ekibi tarafindan vucut agirliginin ve kardiyovaskuler iliskili risk faktorlerinin kontrol edilmesi icin yapilan ayni platformda ve ayni tip vaka calismasinda yuksek karbonhidrat, dusuk yag almanin vurgulandigi noktadir.
1965 yilinda Keys ve ekibi yaptiklari calismada, kolesterolun plazma konsantrasyonlarinda diyetin etkisini kontrol edenin bireyin “icsel ozellikleri” oldugunu, kisiden kisiye degisen bir faktor oldugunu belirtmislerdir. Gerceklere dayali olarak, beslenmeyle ilgili danismanlik, KVH’nin onlenmesi icin diyet, egzersiz ve ilac yoluyla kilo vermeye ve lipid profillerinin normallestirilmesine odaklanilmistir.



Nutrigenomik ve Diabetes Mellitus
Bir grup metabolik hastalik olan Diabetes Mellitus (DM), hiperglisemi ile karakterize edilen insulin sekresyonu ve insulin aktivitesindeki veya her ikisindeki bozukluklardan kaynaklanir. Georgoulis et al. bu metabolik hastaligin DM nedeniyle kan damarlari, kalp ve bobrekler gibi cesitli organlarin islev bozuklugu ve/veya yetmezligi oldugunu ve gunumuzde bu hastaligin kuresel bir yuk olarak kabul edildigini belirtmektedir. Uluslararasi Diyabet Federasyonu’nun son tahminleri, yetiskinlerin %8.3’unun (382 milyon kisi) diyabetli oldugunu ve bu hastaliga sahip bireylerin sayisinin 25 yildan kisa bir sure icinde 592 milyonu gecmesinin beklendigini gostermektedir.
DM iki genis etyopatogenetik kategoriye ayrilir: sirasiyla T1DM ve T2DM olarak bilinen tip 1 ve tip 2 DM. Prentice tarafindan not edilen salgin kuresel obezite , sanal olarak T2DM’nin dunyada onemli bir saglik sorunu olacagini ve saglik butcelerinde buyuk bir yuk yaratacagini belirtmektedir. Obezitesi olan birey, DM hastaligina yakalanma riskini normal olana kiyasla en az 10 kat artirmaktadir. Gelismekte olan ulkelerde, insanlarin yasam tarzlarini geleneksel diyet sisteminden, kirmizi et, rafine karbonhidrat ve doymus yaglarin sIk tuketimini iceren modernize fast food yeme aliskanligina kaydirmasi obeziteye yol acmaktadir.
Glikoz ve yag metabolizmasinin onemli bir kontroloru olan insulin hormonu pankreasin β-hucrelerinden salgilanir. Duzensiz sekresyon insulini hem obezitede hem de T2DM’de gozlenmektedir. Glikolipotoksisite, Prentki ve ekibi tarafindan onerildigi gibi duzenli olarak diyette yuksek seker ve doymus yag asidinin sonucudur. Hucrelerinden insulin salgilanmasini negatif olarak kontrol eder ve hiperglisemi ve hiperlipidemi ile sonuclanir.
Diyetlerde bulunan flavonoidler arasinda flavonlar, flavonoller, flavanonlar, izoflavonlar ve antosiyaninler bulunur. Cesitli deneysel calismalar, polifenollerin glikoz homeostazi mekanizmasi uzerindeki koruyucu rolunu one surdu, bununla birlikte flavanoller, luteolin, kersetin ve digerleri gibi bazi spesifik molekuller, hucre ici sinyal yollarinin farkli adimlari (insulin salgilanmasi, insulin sinyali ve glikoz alimi, guclendirici) uzerinde buyuk bir etkiye sahiptir. Bu etkiler; mitokondriyal durum, inflamatuar sitokin uretiminin baskilanmasi ve reaktif oksijen turleri (ROS)/reaktif nitrojen) seklindedir.
Flavonoidlere ek olarak fenolik asitler ve tanenler ayrica karbonhidrat sindiriminden sorumlu olan α-glukosidaz ve amilaz enzimini inhibe etme ozelligine sahiptir. Ornegin, Song ve ekibi elma veya cay tuketiminin T2DM riski ile ters orantili oldugunu belirtmektedirler. Bu, Saglik Profesyonelleri Takip Calismalari ile uyumludur, ayrica ozellikle armut, elma ve yaban mersini olmak uzere daha yuksek antosiyanin tuketiminin T2DM ile ters orantili oldugunu ileri surmustur.
Kardiyovaskuler ve Diyabet Hastaliginda Nutrigenomik EtkileriKafeik asit, klorojenik asit (kahvede bulunur) ve ferulik asit (tahillardaki hemiselulozlara esterlenmis) en yaygin fenolik asitlerdir. Farkli epidemiyolojik calismalarda, kahve tuketiminin hic olmamasi veya nadir kahve tuketimi ile karsilastirildiginda, kafeinli, kafeinsiz kahve ve T2DM ile doz-cevap seklinde (1-6 fincan/gun) kafein alimi ile ters bir sonuc gozlemlenmistir, bu hipotezi yani alisilmis kahve tuketimi hipotezini destekler. onemli olcude daha dusuk bir T2DM riski ile iliskilidir.
Resveratrol (trans-3,5 trihidroksistilben), uzum, yaban mersini, dut, ahududu, yer fistigi ve kirmizi sarabin derisinde bulunan fitoaleksinler gibi dogal bir fenoldur, bircok organda diyabet komplikasyonlarinin azaltilmasina yardimci olurken, bu organlar karaciger ve pankreas hucreleri dahil dokular ve farkli diyabetik hayvan modellerinde test edilmistir. Ayni zamanda glikoz homeostazini iyilestirir ve pankreas hucrelerine koruma saglar. Insulin salgilanmasinda ve metabolik bozukluklarin duzelmesinde onemli bir role sahiptir.
Oysa Afzal ve ekibi] dusuk D vitamini duzeylerinin insanlarda T2DM vakasi icin bir risk faktoru temsil ettigini tasvir etmistir. Bununla birlikte, hipovitamin D seviyeleri, artan paratiroid hormonu (PTH) seviyeleri ile birlikte β-hucre disfonksiyonu, insulin reseptoru ve gliseminin bagimsiz bir ongordurucusudur. YerlesIk hipovitaminozu olan T2DM’li hastalar, sadece pankreatik β-hucre fonksiyonu uzerinde dogrudan bir etki yoluyla degil, ayni zamanda insulin sentezini ve salgilanmasini duzenleyen plazma kalsiyum seviyelerinin duzenlenmesi yoluyla D vitamini takviyesi yoluyla glisemi ve insulin salgilanmasini iyilestirir.


ALİNTİ ~
________________

Bizde MutSuz Olalim ~
 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:50.