IRCForumu.ORG   sohbetkacak
reklamalanı


 
 
Seçenekler Stil
Alt 17 Ocak 2022, 06:50   #1
Kayıtlı Üye
EzeL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Oruc nedir? Neden Tutarız...

Bildiğiniz gibi Ramazan Bayramı, Arap takviminin dokuzuncu ayı olup İslam inancına göre Kuran’ın yeryüzüne inmeye başladığı kutsal ay sayılır. Şehr-i ramazan boyunca müslümanlar, güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelen orucu tutmakla yükümlüdürler. Oruç İslamiyet’in beş temel zorunluluğundan biridir ve bu emri yerine getirmeyen kişi (hastalık, hamilelik veya yolculuk haricinde) Islamdan çıkmış sayılır. Nitekim Kur’an’da şöyle yazar:

«Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı [boynunuza borç oldu]… Ramazan ayı, ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak– indirildi. Sizden bu ayı idrak eden onda oruç tutsun.» (Bakara/2:183–185)

Peki, oruç tutmanın amacı nedir? Günümüzde kimi orucun amacı sağlıktır der, kimi ise ibadetimizin bir parçasıdır der. Halbuki esas amacı, Ebu Hüreyre’nin naklettiği şu hadiste açıklanır:

«İnanarak ve bilerek Ramazan ayını ihyâ edenin (dirilten, canlandıran – oruç tutarak, sadaka vererek, terâvih kılarak vb.) geçmişteki bütün günahları bağışlanır.»

logo
Tanrı'nın Hoşlandığı Oruç
Sevgili ziyaretçimiz, bu makalemizde oruç kavramını Hristiyan bakış açısıyla irdeleyeceğiz. Bizim temel kaynağımız Tanrı sözü olan İncil’dir. Eğer kargo dahil ücretsiz İncil almak isterseniz aşağıdaki linkten formu doldurmanız yeterlidir. Size iyi okumalar diliyoruz.

TALEP FORMU
Benim Seçtiğim Oruç
Oruç
Bildiğiniz gibi Ramazan Bayramı, Arap takviminin dokuzuncu ayı olup İslam inancına göre Kuran’ın yeryüzüne inmeye başladığı kutsal ay sayılır. Şehr-i ramazan boyunca müslümanlar, güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelen orucu tutmakla yükümlüdürler. Oruç İslamiyet’in beş temel zorunluluğundan biridir ve bu emri yerine getirmeyen kişi (hastalık, hamilelik veya yolculuk haricinde) Islamdan çıkmış sayılır. Nitekim Kur’an’da şöyle yazar:

«Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı [boynunuza borç oldu]… Ramazan ayı, ki onda Kur’an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak– indirildi. Sizden bu ayı idrak eden onda oruç tutsun.» (Bakara/2:183–185)

Peki, oruç tutmanın amacı nedir? Günümüzde kimi orucun amacı sağlıktır der, kimi ise ibadetimizin bir parçasıdır der. Halbuki esas amacı, Ebu Hüreyre’nin naklettiği şu hadiste açıklanır:

«İnanarak ve bilerek Ramazan ayını ihyâ edenin (dirilten, canlandıran – oruç tutarak, sadaka vererek, terâvih kılarak vb.) geçmişteki bütün günahları bağışlanır.»

oruç
Oruç birçok dinde temel ibadet biçimlerinden biridir.
Oruç ve İbadet
Demek ki sonuçta oruç, tıpkı diğer bütün dini yükümlülükler gibi, günahların karşılığına verilen bir bedel niteliğindedir. İşlenen bir günahın bağışlanması için yapılması ya da verilmesi gereken şeye kefâret denir. Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefâret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefâret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, iyilik yapmak vb. işlerle gerçekleştirilir.

Bu inanç sistemine göre, Tanrı katında aklanmak isteyen insanlar, bu işleri yerine getirmek için sürekli çalışırlar. Ama insan bunların birçoğunu yerine getirmekte eksik olduğu için, hep Tanrı’dan af dilemek zorunda kalır. Birçok dindar kişi de yüreğinde, yaptıklarım yeterli mi değil mi, diye endişe duyar.

Acaba yüce Tanrı, bizim tuttuğumuz oruçlara ve yaptığımız diğer sevaplara nasıl bakıyor? Gerçekten bunlardan hoşlanıyor mu dersiniz? Oruç tutmamızı, günahlarımız için yeterli bir kefaret olarak kabul eder mi? Bu konuda size birkaç söz sunmak istiyoruz.

Dikkat ederseniz, yukarıdaki Kuran ayetinde, “sizden öncekiler” ifadesi geçer. Bununla Allah’ın Sözü olan Tevrat, Zebur ve İncil’e inananlar (Ehl-i Kitap) kastedilir. Bu kitapların tümü olan Kitabı Mukaddes’te (Kutsal Kitap) Tanrı’nın oruçla ilgili isteği açıklanır. Tevrat’tan ve İncil’den bazı ayetler aktararak, Tanrı katında aklanmak konusuna ışık tutalım. Bu konularda yanılmamak çok ama çok önemlidir, nitekim bizim sonsuz utancımız veya sonsuz mutluluğumuz söz konusudur.

Tanrı Kimden Hoşnut Olur?
Önce şunu söylemek gerekir ki Kutsal Kitap boyunca gerçekten Tanrı için tutulan oruç iyi ve makbul bir iştir. Bu yazıda oruç hakkında söyleyeceklerimizin hiç kimsenin oruç tutmasına engel olmasını istemeyiz.

Aynı zamanda, kimsenin oruç tutmakla günahlarım bağışlanacak diye yanılmasını da istemeyiz. Çünkü Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır, “Hiç kimse Kutsal Yasa’nın gereklerini yapmakla aklanamaz”. Sevgi olan Tanrı, herkesin kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Bu nedenle O, yaptığımız dini işlerden bağımsız olarak, günahlarımızın bağışlanması için bambaşka bir kurtarış sağlamıştır. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın Yasa’dan bağımsız olarak insanı nasıl aklayacağı açıklandı. İzninizle bunu aktarmak istiyoruz.

İlk olarak Tevrat’ta oruçla ilgili Yeşaya Peygamber’in yazdıklarına bakalım. Okuyucumuzun dikkatle okumasını rica ederiz:

“Avaz avaz bağırın, çekinmeyin, sesinizi boru sesi gibi yükseltin; halkıma isyanlarını, Yakup soyuna günahlarını bildirin. Bana her gün danışıyor, yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış! Doğru davranan, Tanrısı’nın buyruğundan ayrılmayan bir ulusmuş gibi… Benden adil yargılar diliyor, bana yaklaşmaktan zevk alıyorlarmış. Diyorlar ki, ‘Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor, isteklerimizi denetlediğimizi neden farketmiyorsun?’

İçten Oruç ve İbadet
“Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla sesinizi yükseklere duyuramazsınız. İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın isteklerini denetlemesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç, RAB’bi hoşnut eden gün diyorsunuz? Benim istediğim oruç, haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, RAB’bin yüceliği artçınız olacak. O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak, feryat ettiğinizde, ‘İşte buradayım’ diyecek.

“Eğer boyunduruğa, başkalarını suçlamaya, kötücül konuşmalara son verirseniz, açlar uğruna kendinizi feda eder, yoksulların gereksinimini karşılarsanız, ışığınız karanlıkta parlayacak, karanlığınız öğlen gibi ışıyacak. RAB her zaman size yol gösterecek, kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek. İyi sulanmış bahçe gibi, tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız. Halkınız eski yıkıntıları onaracak, geçmiş kuşakların temelleri üzerine yeni yapılar dikeceksiniz. ‘Duvardaki gedikleri onaran, sokakları oturulacak hale getiren’ denecek sizlere. “Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat Günü’nü çiğnemezseniz, Şabat Günü’ne ‘Zevkli’, RAB’bin kutsal gününe ‘Onurlu’ derseniz, kendi yolunuzdan gitmez, keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz, o günü yüceltirseniz, RAB’den zevk alırsınız. O zaman sizi yeryüzünün yüksek yerlerine çıkarır, atanız Yakup’un mirasıyla doyururum.”
Bunu söyleyen RAB’dir. (Yeşaya 58: 1–14)

Bu güzel bölümün bazı gerçekleri üzerinde birlikte düşünelim.
Gerçekler ortadadır:

1) Halk oruç tuttuğu halde yine de günahlıydı.
Rab, “halkıma günahlarını bildir” dedi. Halk dindardı, ama Tanrı onların dini işlerinden tiksiniyordu. Yasa’nın bazı gereklerini yapmaları onları Tanrı katında aklamamıştı. Hala suçluydular. Halk aslında Tanrı’ya karşı ruhen isyan etmişti, ama farkında değillerdi. Kendi suçlarını göremiyorlardı. Dinin gereklerini yerine getirdikleri için vicdanları uyuyordu, onları suçlamıyordu. Halbuki Tanrı katında suçluydular.

Onlar oruç tutarken işçilerini sıkıştırıyorlar, kavga ediyorlar, çekişiyorlardı. Aslında onları kirleten ağızlarına giren değil, ağızlarından; yüreklerinden çıkandı. Çünkü İsa’nın dediği gibi, “Kötü düşünceler, ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötütük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir.” (Markos 7:21–22).

Gerçek anlamda, “oruç” kendimizi bazı iyi ve yararlı şeylerden geçici olarak alıkoymak demektir. Doğal benliğimizi denetleyerek kendimizi Tanrı’ya adamak demektir. Ama her şeyden önce insanın denetlemesi gereken şey içinden kaynaklanan kötülüklerdir. Bu asıl öz denetim olmadan yiyip içmede şu ya da bu yolda kendimizi kısıtlayarak Tanrı’ya gösterilen kulluk ne derece doğrudur?

2) Oruç tutarak sözde alçalmaları, onlar için bir gurur kaynağına dönüşmüştü.
“Oruç tuttuk, canımızı alçalttık” diye övünüyorlardı. Sanki Tanrı’ya rüşvet verirmiş gibi! Yaptıkları iyi işlerin karşılığı olarak O’nun beğenisini hak edeceklerdi! Nitekim çalışana verilen ücret lütuf değil hak sayılmaz mı?

Durumları, İncil’de yer alan şu örneğe benzer:

Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: “Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıktı. Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti: ‘Tanrım, öbür insanlara –soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere– ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.’

“Vergi görevlisi ise uzakta durdu, gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyordu, ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyordu.

“Size şunu söyleyeyim, Ferisi değil, bu adam aklanmış olarak evine döndü. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.” (Luka 18:9-14)

Acaba bizler bazen kınadığımız Ferisiler’in bu düşüncelerine kapılıyor muyuz? Kendi doğruluklarımıza güvenip başkalarına (günahkarlar dediklerimize) tepeden bakıyor muyuz? Örneğin dindarsak, “Çok şükür, ben bu sözde Müslümanlar gibi ikiyüzlü değilim. Orucumu tutarım, namazımı kılarım…” dindar değilsek, “Çok şükür bu ikiyüzlü yobazlar gibi değilim. Ben dar kafalı değil, açık fikirli çağdaş bir Müslümanım, bütün insanları severim. Kimsenin hakkını yemem. Her insanı eşit sayarım.” diyerek hiç övünüyor muyuz?

İsa Mesih bunun başka bir boyutunu şöyle açıkladı:
“Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız’dan ödül alamazsınız…”

“Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız’a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.” (Matta 6:1, 16–18)

İnsanlar olarak bizler, hep başkalarının hakkımızdaki düşündüklerine önem vermeye meyilliyiz. Fakat aslında tek olan Tanrı’dan korkmalıyız, O’nun övgüsünü kazanmaya çalışmalıyız, değil mi? Dikkat edelim, Tanrı gösteriş için insanların gözü önünde yapılana değil de, gizlilik içinde yapılana bakıyor. İnsan hep yüze bakar, fakat Tanrı yüreğe bakar.

Alıntıdır...
 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:56.