IRCForumu.ORG

IRCForumu.ORG (https://www.ircforumu.org/)
-   Aşk ve İlişkiler (https://www.ircforumu.org/ask-ve-iliskiler/)
-   -   Evlilikte Aşkın Yeri (https://www.ircforumu.org/ask-ve-iliskiler/95443-evlilikte-askin-yeri.html)

Alisa 07 Haziran 2023 21:00

Evlilikte Aşkın Yeri
 
Nişanlılık döneminin ilk zamanlarında sık ve ısrarla sorulan bir sorudur, “Beni seviyor musun? “.

Bu, cevabı zaten bilinen çok saçma bir sorudur. Ancak, çoğu kez şımarıklık ol*sun diye sorulsa bile, bazen nişanlıların içlerinde yatan kararsızlıkları da ortaya koyabilir.

Ve, genellikle, bu şüpheler, evlenme tarihinin yaklaşmasıyla kaybolur. Zira, bu şüphelerin tehlikeli olduğunu düşü*nerek, kararlı, kendilerinden emin bir hava yaratmak isterler. Fakat, evlendik*ten sonra sevilmeme korkusu yeniden kendini gösterir. Çok mutlu beraberlik*lerde bile zaman zaman böyle tereddüt*lerin olması son derece tabiîdir.

Nişanlılık döneminde gençler, genel*likle birbirlerine en iyi yanlarını göste*rirler. Birbirlerine hayrandırlar.

Evlendikten sonra eşler, yavaş yavaş birbirlerini övme çabalarına son verirler. Bu da evlilik hayatındaki ilk şüpheleri doğurur. Her iki gençde de az sevildikle*ri fikri yerleşir.
Kocalarına fazla “annece” davranan kadınlar, kocalarının hep çocuk kalması*na yolaçabilirler.

Evliliğin sağlam temellere dayanma*sını sağlayan başlıca etkenlerden birisi de karşılıklı saygıdır. Anlayışlı ve saygı*lı olmanın yanısıra sevgi ve şefkat pek çok kusuru hoşgörüyle karşılamayı do*layısıyla geçinmeyi sağlar. Evlilikte kar*şılıklı uyum, sadece görünüşte değil, eşlerin düşünce ve değer yargılarını kap*sayan içdünyalan arasında da sağlan*malıdır.

Yeni evliler, eğer böylesine mükem*mel bir uyumu ancak birlikte gayret ederek elde edebileceklerini hesaba kat*mazlarsa, kendilerini son derece can sı*kıcı bir ortamın içinde buluverirler.

Çoğunlukla, düğün merasimi ya*pıldıktan sonra her şeyin kendiliğinden en iyi biçimde hallolacağına inanılır. Bir sürü aksilikten, felaketten sonra “mutlu son”la, yani evlilikle biten aşk romanla*rı, insanlarda bu kanaatin oluşmasına sebep olmuştur.

Son derece çocukça olmasına rağmen, bu inanç belirli bir kültüre sahip insan*lar arasında da marnlamayacak kadar yaygındır. Elbette, evlilik mutlu bir son değil kötü bir başlangıçtır, demek iste*miyoruz. Ancak, evlilik bir son değil, bir başlangıçtır…

Özellikle, erkek için sevdiği kızı nikâh masasına götürmek, sevgilisinin onu her zaman seveceğini garanti etmeye yeter*lidir. Onun ilgisini sevgisini elde edince*ye kadar, adeta bütür enerjisini tüket*miştir. Ve artık, başka bir şey yapması*na gerek kalmadığını sanır. Kadın ise, ni*şanlılık dönemi boyunca etrafında per*vane olan nazik nişanlısının evlendikten sonra da aynı şekilde hareket etmeye de*vam edeceğine inanır. Her ikisi de yanıl*dıklarının farkına vardıklarında aldatıl*dıkları fikrine kapılırlar.

Aslında, evlilikte aşk, sadece sihirli bir duygu değildir. Eşler, birlikte göğüs germeleri gereken zorluklar karşısında uyum içinde omuz omuza mücadele ede*ceklerdir. Ayrıca aşk, sadece sevip sevilmek demek de değildir. Sürekli ve karşı*lıklı bir sevgi, saygı, anlayış alışverişi*dir.

Genç karı-koca, ortak hayatlarının başlarında, birbirlerinin tepkilerini, zevklerini ve özelliklerini iyice anlamaya çalışmalı, geçici de olsa, gelecek hakkın*daki taşanlarını bir tarafa bırakmalıdır-lar.

Çünkü çoğu kere, eşlerden birinin herhani bir alışkanlığı, bir olay karşısındaki tutumu diğerinin hoşuna gitmeyebilir. Yanlış anlaşılmalara tartışma ve sürtüş*melere yolaçabilir. Genellikle, yeni evli*lerin tartışmaları basit, incir çekirdeğini doldurmaz olaylardan kaynaklanır.

Sık sık düşülen bir başka hata da, in*sanın sevdiği kişinin kusurlarını, ya da noksan taraflarını ortak hayatta istediği şekilde düzeltebileceğine inanmasıdır. “Ben seni kabul ediyorum, ama olduğun gibi değil. Seni yeniden şekillendirece*ğim halinle!” diye düşünen biri pek dü*rüst ve gerçekçi hareket ediyor sayıl*maz. Arzusunu gerçekleştirmeyi başara*madığında da kendini aldatılmış ya da hayal kırıklığına uğramış hisseder. Birini olduğu gibi değil de olması ge*rektiği, gönlünce değiştirebileceği haliy*le seven biri kötü bir aşıktır. Ve hayal kırıklığına uğramaya mahkumdur.

Genellikle, evlendikten uzun yıllar sonra eşler birbirlerini karşılıklı etkile*diklerinden değişirler ve bir bakıma bir*birlerine benzerler. Ancak, hemen ilave edelim, bu değişiklikler önceden tasar*lanmış, planlanmış değişiklikler değil*dir. Farkında olmadan karşılıklı etkilen*menin sonucunda kendiliğinden olur.

Eşler arasındaki uyumun özel zevkler*den fedakarlık ederek gerçekleşebilece*ğini düşünmek de son derece yanlış*tır. Zira, sırf eşinin hoşuna gitsin diye fedakarlık eden kişi, ne sevgisini ispatla*mış, ne de gerçek anlamda bir uyum sağ*lamış olur.
Bu tür fedakarlıklarda bulunan kişi, aslında kendinden fedakarlık etmiş olur. Giderek yaptığı fedakarlıklardan piş*manlık duyabilir. Böylece aşkın yerini alan boyun eğiş, ilk fırsatta nefret ve öf*keye dönüşür.

Evlilikte eşlerin sürekli kendilerinden fedakarlık etmeleri olumsuz sonuçlar doğurabilir. Hele sürekli fedakarlık eden eşlerden biriyse, bu ya tam bir kişiliksiz*lik ya da umulmadık bir anda, büyük bir isyanla son bulabilir. Uyum sağlamak, huzurlu bir evlilik hayatı, kadının veya erkeğin alışkanlık*larında köklü değişiklikler yaratabilir. Ancak, uyum sağlamaya çakşırken, eş*ler, aşk, geçim uğruna kendi hayatlarını kendilerine zehir etmekten de kaçınmalı*dırlar.

Sürekli olarak anlayıştan, saygıdan, şefkatten ve karşılıklı saygıdan sözeder-ken aşkı da yabana atmamak gerektir. Henüz aşkın gerçek tanımı yapılama*mıştır. Aşkı, kimisi Eflatun gibi ideal-leştirir, kimisi de Safo türü aşkı dikkate alıp modern psikologlar gibi, bir hasta*lık olarak nitelendirir.

Safo türü aşk, başlıbaşına bir ihtiras, bir heyecan, bir şevk, kısacası bir tutku*dur. Psikologlar, bu tutkuyu sarhoşluk benzeri, anormal bir ruh hali olarak ta*nımlıyorlar. Tutkusunun esiri olan in*sanda bencilliğin yerini diğer gamhk alır. Hasta olarak kabul ettiğimiz bu ki*şi sevdiğim eleştirmekten, gerçek yü*züyle görmekten acizdir. Kendini adeta ona teslim etmiştir. Aşırdık edilirse, so*nuç, şüphesiz ki bir trajedidir.

Tutkular, ne şekilde olursa olsun, ge*lip geçicidir. Tutku, bir rüzgar gibi esip gittikten sonra, sevgililer, ya aniden bir*birlerine yabancılaşıp kendi yollarına gi*der, ya da aralarında tutkunun yerine daha sağlam temellere dayalı bir hissin doğduğunu keşfederler.

Evlendikten sonra “ben”in yerini “biz” kavramı alır. Kısacası, karı-koca, gerek ortak, gerekse kişisel hayatlarını ilgilendiren kararları birbirlerine danış*madan alamazlar, almamalıdırlar da. Her olayı başbaşa vererek çözümlerler. “Biz” kavramı, ancak bir kadın ve bir erkek arasında gerçekleşebilir. Bu yüz*den, karı-koca arasındaki aşk, arkadaş*lıktan farklıdır.

Eşlerin her yönden birbirlerini, ta*mamlaması gerekir.
Evliliğin en olumlu yanı, hiç şüphesiz ki, bir kadınla bir erkeğin “biz” kavra*mını benimsemiş olmasıdır. “Biz” kav*ramı, iki ayrı kişiliği değil, birbirini her yönden tamamlayan iki kişiliği ifade eder. Bu yüzden, “ben”i ortadan kaldır*madığı gibi onu daha da mükemmelleştirir.

Yüzyıllar boyunca evlilik hayatı birta*kım âdet ve geleneklere dayanmıştır.
Sadece “Herkes böyle yapıyor” dü*şüncesi bile, insana davranışları konu*sunda huzur vermeye ve herkesle uyum sağlamasına yetiyordu. Günümüzde evlilik anlayışı yeni bir boyut kazanmış bulunuyor.

Evliliklerinin ilk zamanlarında çiftler, “biz” kavramının temeline ulaşmış ol*maktan epey uzaktırlar. Bu yüzden, bir*likte çaba göstermeleri gerekir. Zira, her konuda tam bir uyum sağlayamazlarsa, evlilikleri yoluna giremez.

Alıntı


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:21.

Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO ©2011, Crawlability, Inc.