IRCForumu.ORG   sohbetkacak
reklamalanı


 
 
Seçenekler Stil
Alt 24 Aralık 2021, 12:55   #1
Kayıtlı Üye
EzeL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Alternatif Tıp Kısaca Nedir? Alternatif Tıp Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey!



Alternatif tıp ile ilgili özellikle magazin dergilerinde birçok iddia bulabilirsiniz. Gerçekten de, bazı alternatif tıp yöntemleri, "bazı insan gruplarında" çalışıyor gibi gözükebilir! Öyle ki, bazı alternatif tıp metotlarının "kaynınızda" çalıştığını bile görmüş olabilirsiniz! Size yalan söylüyorsunuz demiyoruz; ancak bu verdiğiniz örnek veya örnekler, bilimin ve gerçeğin sorgusunun gözünde en ufak bir değer taşımıyor.

Anektodal kanıt dediğimiz kanıt türü, Cem Yılmaz'ın şovuna ithafen, "kaynımda var" tipi kanıttır. Herhangi bir bilimsel araştırma, sorgu, inceleme ve uzmanlığa dayanmaksızın, kulaktan dolma veya "gözümle gördüm" türü argümanlar... Bu örnekler, herhangi bir genelleme yapmak için asla yeterli olmadığı gibi, geçerli bir veri türü bile değillerdir! Bilimde ise kontrol gruplarının varlığında, kontrollü deneylerin sonuçlarına göre genellemeler yaparız - ki bu genellemelerin geçerliliğinden bile ciddi anlamda şüphe duyar, kendimizi tekrar tekrar kontrol ederiz.

Alternatif tıp, oldukça süslü bir şekilde pazarlanıyor olsa da, iddia edilenden çok daha ufak bir geçerlilik alanına sahiptir. Bilim özgürdür ve bu alanda çalışmalar yürütülmektedir; ancak çoğu "alternatif tıp" araştırması, bilimin en basit testlerini bile geçmeyi başaramamakta, dolayısıyla hiçbir geçerlilik kazanamamaktadır. Sözünü ettiğimiz testleri geçenlerse, "alternatif tıp" değil, "tıp" alanıdır.

Bu durumda, henüz tıbbi olarak ispatlanmamış her soru işaretine "alternatif tıp" deyip, hiçbir değer vermemeli miyiz? Elbette hayır ve böyle yapmıyoruz da... Bilimde (ve dolayısıyla tıp dahilinde) bilmediğimiz çok sayıda şey var. Bunlar sürekli olarak araştırılıyor ve insanlık olarak genel bilgisizliğimiz asla aşağılanacak bir şey değil. Sonuçta bilim sayesinde yok ettiğimiz şey tam olarak bu! Ancak "alternatif tıp" olarak bildiğiniz alanların sorunu, geçersiz oldukları tekrar tekrar gösterildiği halde, bunların ticari birer yöntem olarak halka pazarlanıyor olması... Yoksa bir şeyin bilinmiyor olması, bilim için heyecan verici bir şeydir, göz ardı edilmesi gereken bir şey değil. Ancak alternatif tıp, halka yalan satmaktadır ve bu nedenle önlenmelidir. Sahada yapılan, dürüst araştırmalar zaten akademik dergilerde yerini almakta, bilim insanları tarafından tekrar edilmekte ve desteklenmekte veya çürütülmektedir.

Alternatif Tıp Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey!
1. Alternatif Tıp Geleneksel Tıbba Karşı
Bilimsel şüphecilik, her görüşe eşit yaklaşan bir şüpheci olmayı gerektirir. Alternatif tedavi yöntemleri, sözde-bilim ve şarlatanlık hakkında şüpheci olmalısınız. Ama aynı standartları, geleneksel tıbba da uygulamalısınız.

Geleneksel tıp hakkında fazla yazmıyoruz, çünkü buna pek ihtiyaç yoktur. Bilimin kendisi, yapısı gereği zaten doğal olarak şüphecidir ve tıbbi uygulamalarda daha iyi yöntemler ortaya çıktıkça, modern bilimi temel alan tıp sürekli olarak kendini eleştirir ve düzeltir.

Örneğin ABD'de aşırı ağrı kesici tüketimi bağımlılıklara yol açınca, bu yanlış gidişatı fark edip de durdurulması gerektiğini fark edenler kimlerdi dersiniz? Geleneksel tıp uzmanları! Yani tıp bilimi hatasız değil; hiçbir bilim hatasız değil! Ancak bir bilim dalının hata yapıyor olması, onun alternatiflerinin daha "iyi" olduğu anlamına gelmiyor. Önemli olan, bu alanlarda hangi metodolojinin takip edildiği ve bu metodolojinin güvenilir olup olmadığı.


Geleneksel tıbbın son derece anlaşılır ve bağımsız olarak sınanabilir bilimsel metodolojisi, tam olarak ne olduğu bile belli olmayan alternatif tıp yöntemlerine nazaran çok daha etkili, güvenilir ve isabetlidir.


2. Domuz Gribi Aşısı ve Korku Tüccarlığı
15 Nisan ve 24 Temmuz 2009 tarihleri arasında ABD’de 43,771 H1N1 Grip (Domuz Gribi) vakası doğrulandı, 5011 kişi hastaneye kaldırıldı ve 302 ölüm meydana geldi. Ölenlerin %39’u 25 ve 49 yaş arasındaki kişilerdi ve normal gribin aksine 65 yaş ve üstü kişilerin ölüm oranları %90’a ulaşıyordu.


Aşı karşıtı fanatikleri ve yaydıkları mesajlar korkunç idi. Deli değildiler belki ama kesinlikle aldatılmış ve yanlış yönlendirilmişlerdi. Domuz gribinin 1918’deki gibi yeniden yükselişe geçmemesini umalım; çünkü o salgında 50-100 milyon arası insanı öldürmüştü!. Ama eğer geçerse, bu insanların yaydığı yanlış bilgiler ve bunlara kanarak aşılardan korkup bu aşıları yaptırmayan çok ama çok sayıda insanın acı çekmesine ve ölmesine sebep olacaktır. Bu insanlar, sorumsuz korku tüccarlarıdır. Yanlış düşüncelere saplanmış, tehlikeli insanlardır.

Hiçbir bilim insanı, bilim kuruluşu ve hatta ilaç firması bile inanılmaz detaycı ve dikkatli denetimleri aşarak “kendi istediği virüsü” yayıp sonrasında bu virüsün ilacını pazarlayamaz. Bu, sadece korku filmlerinin etkisinde kalınarak yaratılmış, gerçek ile uyumlu olmayan bir iddiadır. Tek bir ilacın ya da aşının piyasaya sokulması için gerekli olan testlerin ve sonrasındaki takibin maliyeti, muhtemelen bu ilaçtan kazanılacak gelirden bile fazladır. Hiçbir firma insanları önce hasta edip, sonra iyileştirecek kadar zengin, güçlü ve aptal değildir.

3. Kayropraktik: Biraz Fizik Tedavisi ve Bolca Saçmalık
Bir bakkal ve aynı zamanda bir manyetik şifacı olan D. D. Palmer, 18 Eylül 1895’te kayropratiği icat etti. Sağır bir adamın sırtına bir şey yaptı. Adam tekrar duymaya başladığını söyledi. Bu oldukça ironiktir, çünkü kulağa giden sinirler omuriliğin yakınından bile geçmiyor ve bugün hiçbir kayropraktisyen sağırlığı tedavi edebileceğini iddia etmiyor. Kayropraktik teorisi, 3 temel prensip üzerine kuruludur:



Yer değiştiren (olması gereken yerde olmayan) kemikler her türlü hastalığa sebep olabilir;
Yer değiştiren kemikler sinir fonksiyonlarını engeller;
Engeli kaldırmak, bedeni iyileştirmek için doğal (*vitalistik güç) bir gücün yolunu açar.
Bilmeyenler için vitalizm, ilke olarak hem ruhtan hem de organizmadan ayrı bir hayatı kabul eden fizyolojik öğretidir.

Ne var ki, bahsedilen prensiplerin üçü de yanlıştır.

Kayropraktik çıkıklar asla ve hiçbir klinik çalışmada gözlemlenmemiştir.
Kendiliğinden yer değiştiren kemiklerin sinir fonksiyonlarında azalmaya neden olduğu asla kanıtlanmamıştır.
Bahsedilen vitalistik güce dair hiçbir veri tespit edilmemiş; iddia sahipleri hiçbir zaman iddialarını ispatlayamamıştır.
4. Aşı ve Otizm: Ölümcül Bir Dedikodu
Bilimsel camiada hiçbir aşı-otizm tartışması yoktur. Kanıtlar çok net bir şekilde elimizdedir ve herkesçe erişilebilirdir. Bu konuyu bağımsız olarak inceleyen bilim kurumlarının her biri, aşıların otizme sebep olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Ancak halk arasında, aşı karşıtları tarafından oluşturulmuş sahte bir tartışma bulunmaktadır ve bu sözde-bilim, dürüst olmayan araştırmacılar, profesyonel yanıltıcılar, açık bir şekilde sahtekarlık yapanlar, yalanlar, yanlış beyanlar, sorumsuz haberler, talihsiz medya tanıtımları, yanlış yargılar, ünlüler ve daha iyi bilmesi gereken bazı başına buyruk doktorlar; kendilerini tüm tıbbi bilimlerden, bilimsel metodolojiyi takip ederek ortaya konan güvenilir verilerden ve bu alandaki on binlerce araştırmacıdan daha üstün sanıyorlar. Değiller.


Binlerce ebeveyn çocuklarına aşı yaptırmaktan endişeye düşerek ya reddetmiş ya da ertelemişlerdir. Bunun sonucunda İngiltere’de endemik kızamığa ve ABD’de aşıyla önlenebilir çeşitli salgın ve hastalıklara karşı bağışıklık oranı bir hayli düşmüştür. Toplumsal bağışıklık kayboldu. Kamu sağlığında meydana gelen bu sonuçlar çok ciddidir ve daha kötüye gitmesi son derece olasıdır. Bir yığın bilim dışı saçmalık, hepimizi bir riske sokuyor.



5. Plasebo Etkisi
Plasebo, gerçek bir ilaç yerine, ilaca benzeyen şekerlerdir. İçinde hiçbir etken madde bulunmamasına rağmen, bu şekerleri alan insanlar da, sırf tedavi edildiklerine inandıkları için iyileşirler. İşte buna da plasebo etkisi demekteyiz. Alternatif tıp adı altında pazarlanan birçok şeyin plasebo etkisi sonucudur.

Şu 4 şey, insan zihnini kandırabilecek kadar güçlüdür: Beklenti, motivasyon, şartlanma ve endorfin salgılaması.


Beklenti: Eğer bir acıyı hissetmeyi bekliyorsak, bu acıyı gerçekten hissetme olasılığımız artar. Eğer bize güçlü bir şekilde ağrının kesileceği söylenirse, ağrımızın kesilmesi daha olasıdır. Bu durumun nörolojik temelleri net bir şekilde bilinmektedir.
Motivasyon: İyileşmek için yeterince motive olmuş hastalar daha uysaldırlar ve sağlık tavsiyelerini daha çok dikkate alırlar. Ve plasebo haplarını almaya meyilli kişiler genellikle bu plasebo haplarından daha fazla yanıt alırlar.
Şartlanma: İnsanlar, bu ilaçları tıbbi tedaviyle eşzamanlı olarak aldıklarında daha çok rahatlama belirtisi gösterirler.
Endorfin salgılama: Beyinde üretilen ağrı giderici kimyasallar afyon, morfin gibi ilaçların etkilerine benzer etkilere sahiptir. Hastalar plasebolara yanıt verdiğinde beynin bu kimyasallardan daha fazla ürettiğine dair kanıtlar vardır. İnsanlara plasebo hapının bir ağrı kesici olduğu söylendiğinde, görüntüleme çalışmaları, beyindeki opioid reseptörlerin (uyuşturucu sinirlerin) aktif olduğunu göstermiştir.
6. Ne Yemeli: Gıda Elbette, Ama Çok Değil. Genellikle Sebze…
"Organik" kelimesi, artık günümüzde çok anlamsız bir terim haline gelmiştir. Artık bir ürünün üzerinde "organik" kelimesini gördüğümüzde çekiniyoruz ve o ürünü almamaya meyilli oluyoruz; çünkü anlamını tamamen yitirdi. En başta aslen istediğimiz; çevreye en az zararı veren, besleyici gıda üreten, tadı iyi ve içinde gereksiz hiçbir kirletici madde bulunmayan sürdürülebilir bir tarımdı.

Ancak şu an tanımlanan organik gıda ile bu amaçlara ulaşmıyor. Üretimleri fosil yakıtlar kullanılarak kamyonlarda kilometrelerce taşınmış olabilir, yerel ürünlere göre daha az taze olabilirler, daha yüksek fiyatlara mâl olabilir ve daha kötü görünebilirler. Toprak verimli kullanılmayabilir. Eksik pestisid (böcek öldürücü kimyasallar) ile bitkiler kendilerini korumak için daha yüksek oranda doğal pestisid üretebilirler.

Bu bizim için kötü olabilir mi? Bazen teknik olarak “organik” olmayan, ama yerel olarak yetiştirilmiş gıdalar daha iyi bir tercih olabilir. Refleks olarak her gıdanın organik olanını almaktansa bunları sorgulamalıyız.

7. Homeopati: Bunca Yıl Sonra Hala Çılgıncadır!
Homeopati 1700'lü yılların sonunda Samuel Hahnemann tarafından icat edilmiştir. Modası geçmiş “benzeri ile tedavi” yöntemine dayanır ve doz ne kadar seyreltilmiş ise homeopatinin etkisi o kadar iyidir.

Peki, ne kadar seyreltilmiş? O kadar seyreltilmiştir ki, dünyadaki tüm suların içinde sadece bir damlacığın seyreltilmesi kadardır.

Homeopatik seyreltilerde orijinal maddeden bir molekül bile kalmayınca, çoğu homeopatik kişi suyun ne ile temas ettiğini ''hatırlaması'' gerektiğini vurgulamıştır. Yani su kümelerindeki moleküller sözde şifalı maddeler ile kurdukları teması bir şekilde hafızalarında tutuyorlar.


Maalesef, homeopatlar suyun hatırlaması "gereken" şeyleri hatırlayıp da, temas ettiği sayısız artık maddeleri, zararlı olabilen elementleri, ölümcül bakterileri ve yüzme esnasında başka ne olup bittiyse onlara dair tüm anılarını "doğru bir şekilde" nasıl unuttuğunu açıklamayı başaramamıştır.

Homeopatların size söylediği şeyi şöyle düşünün: "Ördek karaciğeriyle başlayın, karaciğeri olmadan ördeği seyreltin ve suyun ördeği hatırlamasını bekleyin. Bu sırada suyun Oscillococcinum'u hatırlamadığını umun."



8. Akupunktur
Başlangıçta 360 tane akupunktur noktası vardı. Bu sayı, temel anatomi gerçekleri yerine, bir yıl içindeki gün sayısı temel alınmıştır. Hani şu rastgele belirlediğimiz gün sayısı...

Şu anda insan vücudunda "keşfedilen" 2000’in üzerinde akupunktur noktası olduğu söylenmektedir. Bu durumda sormak gerekir: İnsan vücudunda akupunktur noktası olmayan bir deri parçası var mı?

Akupunkturculara göre insan vücudaun ya 9, ya 10 ya da 11 meridyen bulunur. İstediğinizi seçebilirsiniz; isterseniz 3, 5, 24, 37 veya 42'yi de seçebilirsiniz. Çünkü şimdiye kadar hiçbir araştırmada akupunktur noktalarının ya da meridyenlerin veya akupunkturun dayandığı Chi’nin varlığı belgelenmemiştir.

Akupunkturun, ağrı, bulantı ve diğer sübjektif semptomları hafifletmek için işe yaradığı söylenir, ancak şu zamana kadar herhangi bir hastalığın doğal seyrini değiştirdiğine rastlanmadı. Çalışmalar, akupunkturun beyindeki doğal opioid ağrı kesicilerin salgılanmasını sağladığını göstermiştir, yani endorfinler...

Veterinerler, römorka yükleme sırasında bir atın, ya da sopa atınca bir köpeğin endorfin salgıladıklarına dikkat çekmişlerdir. Başparmağınıza çekiçle vurmanızla da endorfin salgılamış olursunuz ki bu da baş ağrınızın üzerinden dikkatinizi çekmiş olur.

Yani akupunktur bir tedavi değil; acının veya ağrının başka bir acıya veya ağrıya yönlendirilmesi çabasıdır. Geriye kalan noktalar, tütsüler ve yüksek meblağlı tedavi masrafları ise işin şovu ve “yeşil” kısmıdır; bilirsiniz...


9. Ama Bu Doğal, Doğalsa İyidir!
Durup düşündüğünüzde, sizce bir şey sırf doğal olduğu için daha iyi bir ilaç olduğuna dair bir sebebin olması gerekir mi? Doğada baldıran zehirinden striknin isimli ölümcül kimyasala kadar pek çok doğal zehir bulunmaktadır. Bitkiler de diğer düşmanlarından korunmak zorundadır ve bunun için bir dizi kimyasal savunmalar üretmişlerdir. Bunların hepsi "doğal"dır ve doğada bulunur.


Pestisidlerin yemeğimizin içinde olduğunu hiç düşünmeden, rahatlıkla organiğe yöneliriz; ancak aslında yediklerimizin %99’unda doğal pestisid mevcuttur. Bitkilerin bize yardımcı olma gibi niyetleri yoktur; tam tersine, bitki bizler gibi kendini yiyen canlılara ve diğer parazitlere karşı evrimsel süreçte zehirler üreterek kendilerini savunmaya çalışmaktadırlar!

Dolayısıyla bir şeye “doğal” diye “sağlıklı” etiketini yapıştırmadan önce iyi düşünün. Unutmayın ki en azından 10.000 yıldır vahşi doğada değiliz ve hangi bitkilerin, nasıl tüketildiğinde bize ne gibi faydaları ve zararları olabileceğini doğal yollarla bildiğimiz zamanlar üzerinden çok geçti.

Dolayısıyla, siz siz olun, doğalı seçmeden önce bilimsel testlerden geçmiş olan besinleri tercih edin. O besinler aynı zamanda “doğal” ise, ne ala!


10. Detoksla Gitsin!
Detoksa başvurmak isteyen insanlar genel olarak "toksin" kelimesinin ne demek olduğundan bihaberler. Belli belirsiz bir şekilde modern hayattaki pek çok şeyin bizi kirlettiğini ve bunlardan kurtulmamız gerektiğini düşünüyor olabilirler. Bu durum dini oruç ile arınma ayinlerini andırıyor.

Ortodoks kadınlar, doğum ve adet sonrasında tekrar saflık kazanmak için bir ritüel bir banyoya (Mikveh) girerler. Şamanlar dumanı arınmak için kullanırlardı. Oruç olayı sayısız dinde gözlemlenmiştir. Kızılderililer, arınmak için ve kutsal törenler için "ter alanları" (sauna gibi) kullanırlardı. Buna mistisizm denir, bilim değil.

Vücudumuz, evrimsel tarihimiz içerisinde ciğer, böbrek, mide, bağırsak, enzimler ve metabolik süreçlerle donatılarak bu tarz toksinlerle dışarıdan yardım almadan başa çıkabilecek şekilde özelleşmiştir. Günümüzde aldığımız besinler ve bulunduğumuz ortamlar da, bu organlar ile süreçleri eskiye nazaran biraz daha zorlasa da, halen güvenilmez ve asılsız yöntemlere başvurmamızı gerektirecek kadar tehlikeli düzeylerde değildirler. ''Detoksifikasyon''un faydalı olduğunu ya da diğer yöntemlerini destekleyecek hiçbir tıbbi kanıt bulunmamaktadır.

Dolayısıyla sizi “arındıracağını” iddia eden şahıslara 5 kat şüpheyle yaklaşmanızı tavsiye ederiz. Çünkü bu o kadar da kolay bir iş değil ve muhtemelen bu kişilerin arındırmak istediği siz değil, cüzdanınızdaki "gereksiz" paralardır.


Saglikli Yaşam dilegi ile.....
 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:55.